Ülkemiz insanı, yaklaşık bir asrı geçen süre öncesinde tarihte eşi görülmemiş bir mücadele ve cesaret örneği göstermişti.
Nasıl göstermesindi!
Yurdumuz dört bir yandan emperyalist ülkeler tarafından istila edilmişti.
Hem de fütursuzca.
Hak hukuk tanımadan…
Hepsinden öte, insan haklarını ihlal ederek.
Buna karşın unuttukları önemli bir nokta vardı.
TÜRK MİLLETİ İÇİN ASIL OLAN BAĞIMSIZLIKTIR
ONLAR İÇİN ESARET ALTINDA YAŞAMAKTANSA ÖLMEK EVLADIR.
***
Kabul etmek gerekir ki bu yaklaşımda abartı yoktu.
Tarihin seyri içerisinde Türk Ulusu hiçbir zaman, başka ülkelerin egemenliği altına girmemiş,
Her şart ve platformda hür ve bağımsız yaşamayı kendisine şiar edinmiştir.
Hal böyle iken düşman güçlerinin yurdumuzu istilasına boyun eğmek yerine, ölümü dahi göze alarak ülkesini savunmak adına amansız bir mücadeleye atılmıştır.
Hem de hiç tereddüt etmeden.
***
Aslında aynı süreçte insanımızda var olan hasletlerin galeyana gelmesinde önemli bir nokta vardı.
Bu denli zor ve sıkıntılı süreçte yurdumuzun bağrına bir güneş doğmuştu.
Öyle bir güneş ki, çok kısa sürece içerisinde her kesimi aydınlatmıştı.
Dolayısıyla insanımıza bu şevki aşılayan, onların vatan savunmasıyla birlikte geleceğe daha bir ümitle bakmasını sağlayan bir büyük komutan ve lider vardı.
Ona öylesine güveniyorlardı ki, tabir yerindeyse öl dese ölürlerdi.
İşte böylesine bir komutan MUSTAFA KEMAL’den başkası değildi.
Onun düşman güçlerine karşı savaş stratejisi ve de vatan sevgisi üzerine, mahiyetindeki askerler ve Türk Ulusu tarafından, kurtarıcı gözüyle bakılıyordu.
Nitekim hiç kimse yanılmamıştı.
Türk insanının o süreçte sahip olduğu cesaret ve de vatan sevgisi üzerine, hiçbir güç karşı duramazdı.
Duramadılar da…
I. Ve II.İnönü Savaşları, Anafartalar ve Sakarya Savaşları, Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk askerleri tarafından büyük bir zaferle sonuçlanmıştı.
Üstelik kendisinden her bakımdan üstün, yedi düveli oluşturan düşman güçlerine karşı.
Artık Türk Milleti galeyana gelmişti.
Her kim olursa olsun savaş meydanlarına gitmek istiyordu.
Milletindeki vatan sevgisini gördükten sonra Mustafa Kemal, hayatının en mutlu anlarından birini yaşar.
Artık, esaret altında yaşamaktansa ölmek evladır düsturunu rehber kabul eden halkını gördükten sonra ülkenin düşman güçlerinden arındırılacağına en küçük kuşkusu yoktu.
Son düşman güçleri de İzmir’den denize dökülünce, o meşhur sözünü bir kez daha yineler.
TÜRK ULUSU İÇİN ASIL OLAN HÜR VE BAĞIMSIZ YAŞAMAKTIR.
Onlar esaret altında yaşamaktansa ölmeyi tercih ederler.
Ulu Önderin bu denli konuşması altında yatan, milletine olan sarsılmaz inancıdır.
Çeşitli olaylarda vatanına olan aşırı bağlılığını gösteren Türk milleti, bir kez daha vatanına olan sevgisini dosta düşmana ilan etmişti.
Ardından o meşhur yaklaşım gündeme gelir.
“Bizim, hiçbir ulusun bir karış dahi olsun toprağında gözümüz yoktur.
Yanı sıra onlara verilecek en küçük toprağımız da yoktur.”
***
Hiç kuşku yok bu yaklaşım altında yatan en önemli nokta, milletlerin sahip olduğu toprakların kendilerine ait olduğudur.
Nasıl ki bu topraklar gerçek hak sahiplerine asittir.
Her ne şart ve koşulda olursa olsun, birileri hak sahibi olamazlar.
Kendilerine ait olmayan toprakları istilaya yeltenemezler.
Hal böyle iken farklı yaklaşım gösterilmesi, hak ihlaline girer.
Nitekim Türk Ulusunun Kurtuluş Savaşında verdiği mücadelenin özünde yatan yaklaşım başkası değildir.
Böyle biline…
YORUMLAR