Ana Sayfa Arama Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
kule reklam
kule reklam

Savran ; “Muğla Valiliği, Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla kaç vakıfla protokol yapılmıştır?”

Yenigün Gazetesi’nin sosyal platformlarında

Yenigün Gazetesi’nin sosyal platformlarında yayınlanan, 5+Bir Programı’nda, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Muğla Şube Başkanı Birdal Savran, eğitim sorunları ve çözüm önerilerine dair çeşitli açıkmalamalarda bulunurken, Yenigün Gazetesi Muhabire Esma Turan’ın sorularını taşımalı eğitim sistemine geçildikten sonra terkedilen bir köy ilokulu bahçesinde  cevapladı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

-İki  yılı aşkın bir süredir korona virüs ile gelen pandemi sürecindeyiz. Bu pandemi sürecinden en çok etkilenen de eğitim sistemi oldu. Sizce bu MEB ve YÖK bu süreci iyi yönetebildi mi?

-Pandeminin başlangıcı ile birlikte bir eğitim krizi de başladı. Alınamayan kararlar, önlemler. Eğitimde eşitsizlik giderek arttı. Eğitim de  eşitsizlik giderek arttı. Eğitime ulaşma da ciddi sorunlar yaşandı. Yapılan araştırmalarda 6 milyon öğrencinin hiçbir şekilde uzaktan eğitime ulaşamadığı tespit edildi. Bu çok ciddi bir rakam. Bizler tüm öğrencilerimizin ortak geleceği için mücadele devam ediyoruz. Eğitimin kamusal hizmet olmasından hareketle sürekli düzenli ve eşit bir şekilde yapılması gereken bir süreçtir ama 6 milyon öğrenci hiçbir şekilde bu süreçte yararlanamadı. İnternetleri yoktu, internetler olsa dahi tesisatları yoktu. Hatta televizyonları yoktu. Tablet dağıtımları konusunda da şöyle bir sıkıntı var. Bizim sendika olarak mücadele eden örgütler olarak taleplerimiz zaten ihtiyaç sahibi tüm öğrencilerimize gerekli olan tesisatın sağlanması yönündeydi. Yardımsever halkımıza bu konuda teşekkür ediyoruz ama bu iş kamunun sorumluluğunda olan bir süreçti.

Yıllarca işte çeşitli projelerle, çeşitli şirketlere, sermaye gruplarına aktarılan kaynaklar, özel okullara verilen teşvikler, öğrencilerimize verilmiş olsa bu süreç çok sağlıklı bir şekilde yürütülebilirdi. Bu bir tercih meselesi, sizin kamunun kaynaklarını ne yönde kullandığınıza bağlı. Ya sermayeden, şirketlerden yana kullanıyorsunuz ya da kamudan yana kullanıyorsunuz. Buradaki tercihte bilinçli bir şekilde sermayeden, özel okullardan yana kullanıldı.

-Pandemi sürecini en başından beri Eğitim Sen veya Eğitim Sen fikriyatı yürütüyor olsaydı süreç nasıl olurdu?

-Biz pandeminin başlangıcında hep MEB’e hem de YÖK’e bir çağrıda bulunduk. Gelin bu süreci birlikte yürütelim çağrısı yaptık. Biz bunu yaparken hem öğrencinin üstün yararını hem de eğitim ve Bilim Emekçilerinin haklarını korumaya yönelik yaptık. Baktık ki süreç çok şeffaf yürütülmüyor. Karar alma mekanizmalarında sadece bizim gibi muhalif olan sendikalar değil hiçbir alanın öznesi sürece dahil edilmiyor. Böyle olunca da tamamen bir krize hengameye dönüştü. Bu süreci birlikte atlatabilirdik ama tek taraflı yukarıdan alınan kararlarla yönetilmeye başlandı. Biz bu sürecin içerisinde, 62 sayı eğitim günlükleri yayınladık. Sürece dair tarihe not düşmek, sözümü söylemek, haklarımızı ve geleceğimizi savunmak için böyle bir süreç işlettik. Yine devam eden süreçte pandemi de eğitim konulu çalışmalar yaptık. Online çalıştaylar yaptık. Siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı süreci şeffaf yürütmedi. Çok fazla sayıda eğitim emekçisini kaybettik. Onları da şükranla anıyoruz.

-Programımızı Menteşe İlçesi Özlüce Mahallesi’nde kapanan köy okulunda yapıyoruz. Köy okullarının kapatılması ile ilgili neler söyleyeceksiniz?

-Köy okullarının kapanması bütçeden ve öğrenci sayısından bağımsız olarak siyasetin eğitim aracılığıyla yaratmaya çalıştığı gelecekle alakalı. Bu bir siyasi tartışma esasen. Bizler bu süreci okurken bunun bir gelecek tartışması olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Okullar kapatılınca ne oldu. Yoksul aile çocukları ya taşımalı eğitimle bir yerlere gitmek zorunda kaldı ya da gidemedi okuldan uzaklaştı. Köylerde kanaat önderleri her yerde olduğu gibi öğretmenler ve din görevlileridir. Ciddi bit mecburiyet yaratıldı. Mecburiyetten nereye doğru oldu, çeşitli problemleri olan yoksul aile çocuklarının barınma, taşıma problemleri, çocuklarımızı çeşitli cemaat, tarikatlara mecbur bıraktı. Bunun en vahim örneklerinden birisini Adana’da yaşadık. 12 insanımızı orada kaybettik. 11’i öğrencimizdi. Oradaki velilerin, öğrencilerin çaresizliklerini gördük. Gitmedikleri yer kalmamış hiçbir yerden çözüm bulamayınca mecburiyetle o yurtlarda kalmışlar ve yangında da bu çocuklarımızı kaybettik. Yapılan her harekette siyasi iktidarın yapmak istediğine dair politik arka plan var. İktidar bir nesil yaratmak istiyor. Bunu yaparken de okullaşma politikası ile yapıyor. Köy okullarının kapatılması, açılması ile alakalı ciddi sıkıntılar vs. En son yönetmelik değişikliği ile 4-6 yaş arasında köylerde okul öncesi eğitimin açılmasına karar verildi ama zamanlaması da manidar. Hangi öğretmen ile dersleri kimler hangi nitelikleri ile verecekler. Bizim tavrımız şudur ki, sınıflara uzmanlık alan bilgisi olmayan, pedagojik formasyonu olmayan, genel kültürü olmayan hiç kimse öğrencilerimiz ile pedagojik anlamda birlikteliğe giremez. Eğitim yönetimi tamamen siyasi iktidarın güdümünde yürütülüyor. Vahim bir durumdayız. Ama biz birlikte mücadele edersek bu süreci atlatmamız daha kolay olacak.

-Eğitim-Sen olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu’na, görüş ve önerileriniz alınmadan hazırlandığı gerekçesiyle tepki göstermiştiniz. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?

-2011 yılında ulusal öğretmen strateji belgesi hazırlama çalıştayı ile bu süreci mevcut iktidar başlattı. Bununla alakalı çelişkiyi tartışmalar, süreçler yürüttüler. Bu süreçleri yürütürken bu konunun muhatabı öğretmenlerle, sendikalarla hiçbir şekilde iletişim kurmadılar. Buna karşı Sendikamız öğretmenlerin haklarını ve taleplerini içermeyen bir kanunu kabul etmeyeceğini başından beri ifade etti. Bununla alakalı uluslararası çapta eylem ve süreçler yürüttü. Haklarımız ve geleceğimiz için buluştuğumuz mitinglerde taçlandırdık. Buradaki öğretmenlik meslek kanununda çeşitli tartışılması gereken konular var. Mesela 3600 ek gösterge. 3600 ek  2019 yılında seçim sürecinde aday olan herkesin vaadiydi, sözüydü. Bu bizim hakkımız zaten lütuf değil. Öğretmenlik meslek kanunu öğretmenlerimizi kariyer basamakları üzerinden ayrıştıran bir süreç işliyor. Öğretmen, Uzman Öğretmen, Baş Öğretmen gibi. Burada şöyle bir durum var. Öğrencilerin kamusal eğitim hakkından mahrum bırakılmasına sebebiyet veriyor. Bir diğer tartışma konusu Sözleşmeli öğretmenlerin haklarının eşitlendiği yönünde. Mesela orada bir şey var. Sağlık ve can güvenliği olduğu zaman, tayin hakkı getiriyorlar. Bu zaten var olan bir süreçti. Biz sürece dair yapacaklarımızı hep birlikte tartışıp, süreci birlikte yürüteceğiz. Öğretmenleri ilgilendiren kanun ya da herhangi bir düşünce öğretmenlere rağmen çıkartılsa dahi, karşılık bulması mümkün değil. Yasa ne derse desin, biz hayatın içerisinde olacağız. Dönemin başlaması ile birlikte öğretmenlerimize sürece dair mektuplar yazdı. Yine ilerleyen süreçlerde bir referandum yapacağız. Öğretmenlerimize, ‘siz bu meslek kanununu kabul ediyor musunuz?’ diye. ‘Neler yapabiliriz’ diye soracağız. Hep birlikte tartışacağız. Biz de profesyonellik yok biz tamamen gönüllülük esasına göre süreçleri yürütüyoruz.

-Eğitimde fırsat eşitsizliği zaten önümüzde olan bir tabloydu. Pandemi sürecinde daha da artan bir şekilde önümüze çıktı. Sizce bu eşitsizliği yaratan koşullar nelerdir? Ülkemizde yıllardır ataması yapılmayan öğretmen sorunu devam ediyor. Bu durumda öğretmenleri psikolojik durumunu epey etkiliyor hatta intihara yönelen ve yaşamlarına son veren öğretmenler de olmuştu. Ataması yapılmayan öğretmenler ile ilgili neler söyleyeceksiniz?

-Bizler öğrencilerin üstün yararını gözeterek, kamusal, parasız, laik, nitelikli bir eğitim yürütülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bu süreci yaratan en önemli unsurlardan birisi de sınav odaklı eğitim sistemi. Artık eğitim için sınav değil, sınav için eğitim moduna geçtik. Ciddi anlamda öğrencilerin eğitime ulaşmasında sıkıntılar yaratıyor. Yıllardır hep söylenir, ‘çoban geldi cumhurbaşkanı oldu’ ama artık bu düzende çobanın cumhurbaşkanı olması mümkünatı yok. Parası olan bir yerlere gelebiliyor.

Parası olmayan vatandaşların çocukları eğitimden uzaklaşıyor, çalışmak zorunda kalıyor. Bu sistemin mutlaka değişmesi gerekiyor. Herkesin ilgi ve yeteneğine göre en yakın okulda okuduğu, tüm okulların nitelikli olduğu kamusal eğitim sistemi mutlaka hayata geçirilmeli. Sınavlar tamamen kaldırılsın demiyoruz tabi ki. Burada asıl mesele öğrencileri ayrıştıran, merkezi sınava odaklı eğitim sisteminin değişmesi gerekiyor.

Pandemi döneminde her yer kapandı ama özel okullar çalışmaya devam ettiler. Hatta okulların açılıp kapanması özel okulların ekonomik kaygılarıyla yürütüldü. Böyle olunca dershaneler çalışmaya devam etti. Ama okullarımız gerekli önlemler alınarak yüz yüze bir türlü açılmadı. Birtakım rakamlarda vereyim ben size. Sadece havalandırma için Almanya’da 2 bin 500 Euro harcanırken bizde tüm sene boyunca bir öğrenciye harcanan miktar 20 lira. 20 lira ile siz ne alacaksınız? İşte Almanlar da bizi kıskanmaya devam etsin.

-Muğla Yenigün Gazetesi aracılığıyla buradan kime ya da kimlere ne sormak istersiniz?

Eğitim kamusal bir hizmet ama kamunun yürütmesi gereken hizmeti, Milli Eğitim Bakanlığı çeşitli protokollerle sermaye gruplarına süreci ihale etmekte. İşte bunlar çoğu zaman gördüğümüz gerici dernek ve vakıflar. Laik bilimsel eğitime karşı kendi kafalarında karanlığı öğrencilerimize işlemek üzere özel görevlendirilmiş kişilerden oluşan uzmanlık alan bilgisi, pedagojik formasyonu ve genel kültürü olmayan insanların süreci yürüttüğü bir durum ile karşı karşıyayız.

Buna ilişkin biz Muğla’da da çok ciddi süreçler yürüttük. İl müdürü Cemalettin Bey döneminde hizmet vakfı ile yapılan protokolün iptal ettirilmesi ve okullarda ki çalışmaların engellemesi yolunda çok ciddi Muğla halk arasında ile beraber süreç yürüttük. O süreçte gördük ki çocuklarımızın derslerine giren aralarında lise mezunu bile olmayan ne olduğu belirsiz insanların sınıflara girdiğini gördük. Öğrenci eve geliyor ve ailesine, ‘benim bir an önce ölmem gerekiyor, cennete gitmek gerekiyor’ diyor. Bu süreci velilerimiz ile öğrencilerimizle hep birlikte aşacağız.

Bende soruyorum ki kamusal hizmet olan eğitimin yürütülmesinde Muğla Valiliği, Milli Eğitim Müdürlüğü, ya da Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla Muğla iline özel kaç tane vakıfla, dernekle, sermaye grupları ile protokolle yapılmıştır? Bu protokoller yapılırken öğrencilere, velilere ve alanın öznelerine sorulmuş mudur? Eğitim kamusal bir hizmettir, kamu tarafından yürütülmelidir. Kamunun kaynakları kamuya diyorum.

Haber :Esma Turan