Hayatımızın seyri içerisinde, zaman zaman sevinç ve üzüntüleri beraber yaşadığımızı yadsımak mümkün değildir.
Dolayısıyla kimi zaman mutlu olur.
Bazen de derin üzüntülere sürükleniriz.
Hal böyle iken aksi hareket edilemezdi.
Zira yaşamın birbirini tamamlayan parçalarıydı bunlar.
Bu yüzden ne yapsanız ne etseniz de bir şekilde etkisinde kalırsınız…
Hele dayanmanın kolay olmadığı bir olay ise etkisi uzunca süre devam edip giderdi.
***
İşte, kısa bir süre öncesinde her birimizi derinden etkileyen bir olayla yüz yüze gelmiştik.
Gelmiştik diyorum.
Aramızda, yıllar boyu süregelen birlik, beraberlik vardı.
Bu arkadaş ve dost grubu içerisinde farklı özelliklere sahip birisi, gerçekten nevi şahsına münhasırdı.
Onun için Muğla ve de Muğlaspor söz konusu olduğunda, akan sular dururdu.
Yeşil-beyazlı takımın, özellikle amatörce mücadele ettiği yılları anımsayanlar, takımı desteklemek adına seyirciyi ne şekilde galeyana getirdiğini çok iyi hatırlarlar.
Üstelik bu durum yıllar boyu devam edip gitmişti.
Daha sonra takımı aynı şekilde destekleme görevini, başkalarına devretmişti.
Kendisi de Atatürk Stadyumunda oynanan maçları sürekli izliyordu.
***
Böylelikle aradan epey süre geçer.
Sağlık memuru olarak uzun yıllar sürdürdüğü görevinden de emekli olduğu için ayrılır.
Artık daha sakin bir hayat sürmek istese de, bir merakı onu rahat bırakmaz.
Yakın dostları ve arkadaşlarıyla, özellikle Maça Kızı adı verilen oyun, onun en büyük zevkiydi.
Bu yüzden kimi zaman, kendine has mimikleriyle;
“Bu kahvenin en büyük maça kızı ustası benim” diyerek, oyunu daha renkli hale getirirdi.
Hele dörtlü grup olarak adlandırılan Hasan Çakar, Neşet Tirimoğulları, Adnan Aslan’la olan oyunları, gerçekten seyredilmeye değerdi.
Dense ki o, oyunun daha heyecanlı olmasını sağlardı.
Bunda kesinlikle abartı yoktu.
***
Ve bu özelliklere sahip kişi, bir süre ortadan kaybolur.
Uzunca zaman evden dışarı çıkmaz.
Her halde yine bel ağrıları nüksetti diye düşünmüştük.
Zira yıllardır belinden rahatsızdı.
Demek ki bu nedenle evden çıkamıyordu.
Yoksa mutlaka aramızda olurdu.
Bu şekilde düşünürken, özellikle yakın dost ve arkadaş grubunu derinden etkileyen bir haber almıştık.
Daha sonra teyit ettirdiğimizde öğrendik ki, o aramızdan ayrılmıştı.
***
Oğlu, gazeteci Hasan’ı aramıştım.
O da “babamı kaybettik hocam” deyince anladım ki, zamansız bir şekilde aramızdan ayrılıp gitmişti ŞADİ TELLİ.
O an ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz.
Aradan geçen yıllar bir yana, daha kısa bir öncesinde beraber olduğunuz bir arkadaşınız ebediyen aramızdan ayrılmış,
Ebedi hayatına doğru yol alıp rahmeti rahmana kavuşmuştu.
Ne yazık ki o artık yoktu.
Zira, arkadaş grubumuzun önemli isimlerinden Şadi, Yüce Yaratanın takdirine mazhar olmuştu.
Hem de kısa denebilecek bir süreçte.
Oysa, vurguladığım gibi yakın zaman öncesinde beraberdik.
Yine hoş sohbet içerisinde nice zamanlar geçirmiştik.
Neye yarardı ki!
O artık yoktu.
Bundan böyle aramızda olamayacaktı.
***
Kuşkusuz her canlı için ölüm mukadderdi.
Vadesi geldiğinde herkes, ebedi istirahatgahına doğru yol alacaktır.
Ölüm kaçınılmaz olduğuna göre, hiç kimsenin kendisini soyutlanması mümkün değildi.
Sonuçta, mutlak sondan kaçmak mümkün olmadığına göre Şadi de ahirete göç eylemişti.
Hem de kısa süre içerisinde.
Bunun üzerine tek şey söyleyebilirim.
Toprağın bol, mekanın cennet olsun sevgili arkadaşım.