Ne zaman, istisnasız herkesi derinden etkileyen bir depremle yüz yüze gelinse, sözüm ona bir tavsiyede bulunulur.
“Depremle yaşamaya alışmalıyız.”
Tamamda bu o kadar kolay değildi.
Sonuçta deprem önemli bir sarsıntıydı.
Tarihin nice dönemlerinde meydana gelen depremlerin nelere mal olduğunu yazılı kaynaklardan okumuştuk.
Bu kadar da değildi.
Birçok kereler her birimiz birebir gözlemlemişti.
Özellikle Rechter ölçeğine göre normalin üzerinde seyretmesi halinde.
O takdirde nasıl etki yarattığı, özellikle ne denli can ve mal kayıplarına neden olduğunu tanık olmuştuk.
Hem de birçok kereler.
Bilhassa konuşlandığımız bölgede.
***
İlişkin olarak yaşadığımız kent Muğla, geçmişten günümüze çoğu kez aynı sarsıntılarla yüz yüze gelmişti.
Bunun en belirgin göstergelerinden biri Muğla’nın birçok noktasında, özellikle 1957 yılında Fethiye İlçesinde meydana gelen depremdi.
Dolayısıyla aynı depremde küçümsenmeyecek derecede can ve mal kayıpları olmuştu.
Bugün Fethiye ilçesi Karagözler Mahallesinde yer alan evler, deprem sonrası inşa edilen yapılardır.
***
Zaman zaman gündeme getirdiğim bu konuyu kaleme almam, elbette bir sebebe dayanıyordu.
Bilindiği gibi birkaç gün öncesinde benzer sarsıntılar etkisini göstermişti.
Özellikle, Muğla merkez ilçe ile birlikte sahil bandında konuşlanan yerleşim birimleri, bazı açıklamalara göre 4,4, Kandilli Rasathanesinden alınan bilgiye göre 4,6 şiddetinde bir sarsıntıyla yüz yüze gelmişti.
Her ne kadar önemli etki yaratacak şiddette olmasa da, sonuçta meydana gelen bir yer sarsıntısı, kısaca depremdi.
Dolayısıyla bir şekilde etkiliyordu.
Sarsıntı üzerine kısa bir süre içerisinde herkesin ayakta olması, ne denli etkili olduğunun göstergesiydi.
O anda herkes şaşkınlık içerisindeydi.
Birbirlerine soruyordu.
Deprem devam eder mi?
Ne var ki bu soruya cevap vermek olası değildi.
***
Kabul etmek gerekir ki deprem önemli bir olaydı.
Tarih boyunca ne denli etki yarattığı gözlenmişti.
Üstelik şakası da yoktu.
Özellikle ne zaman meydana geleceği konusunda bir şey söylemek mümkün değildi.
Hal böyle olunca tek bir noktanın altı çiziliyordu.
Türkiye önemli deprem kuşağı üzerinde yer alan ülkelerden biri.
Tamam da…
Bugüne değin meydana gelen benzer olaylar üzerine yapılan araştırmalar teyit ettiğine göre, ne yapılmalıydı?
Kısaca, depremlerden etkilenmemek için ne gibi tedbirler alınmalıydı?
Aslında milletçe bu konuya çok yabancı değildik.
Geçen yıllar içerisinde meydana gelen depremler üzerine, özellikle konunun uzmanları yanında ilgililer ve yetkililer tarafından bir takım açıklamalar yapılmıştı.
Hem de ayrıntılı olarak.
***
Buna göre bir realite vardı.
Her kim olursa olsun, ülkemizin önemli bir deprem kuşağı üzerinde olduğunu bilmelidir.
Dolayısıyla buna göre hareket edilmelidir.
“Özellikle yapılaşma bağlamında öngörülen kriterlere uyulmalı,
Yer seçimleri yanında depreme dayanıklı malzemeler kullanılmalıdır.”
Bu iki temel noktanın yerine getirilmesi halinde, üzerimize düşen görev büyük ölçüde yerine getirilmiş demektir.
Bir yerde muhtemel bir sarsıntıya karşı tedbiri elden bırakmamaktır.
Kısaca bizler öngörülen kriterleri yerine getirelim.
Sonrası Yüce Yaratanın takdire kalmış demektir.
Sonuçta her şeye karşın önemli bir nokta vardı.
Her vesileyle ve her platformda vurgulandığı gibi depremler çok önemli sarsıntılardı.
Bu nedenle, DEPREMLE YAŞAMAK O DENLİ KOLAY DEĞİLDİ.
YORUMLAR